Sayfalar

25 Eylül 2014 Perşembe

Hac yoluna çıkıyoruz 2014 Mekke Günlerim I


Hac yoluna çıkıyoruz. 24 Eylül 2014 Mekke günlerim 

24 Eylül:Sabah evde gün ışığıyla hareketlilik başlıyor. Sabah bizi evden uğurlamaya gelen misafirlerimiz için kahvaltı vereceğiz. Sevdiklerimiz bu güzel yolculukta bizim sevincimizi paylaşmak için günlerdir dilek dua ve ziyaret yapıyorlardı. Saat 11 gibi havalimanına varıyoruz. Grubun diğer yolcuları ile buluşup, öğle namazından sonra ihrama giriyoruz. Erkekler ihram kıyafetine bürünürken bayanlar kendi kıyafetleri ile ihrama niyetlenerek ve müsaitse iki rekat namaz kılarak başlıyorlar. Artık, Kavga etmek, müstehcen şaka, kıl koparmak, saç kesmek ve birleşme yasakları başlıyor. Pasaport kontrol noktasından sevdiklerimizden ayrılıyoruz. Artık bir aylık uzun bir süreç başlıyor bizim için ve döndüğümüzde kimilerine göre artık bambaşka insanlar olacağız. 


Saat 15:30’da Saudi Airlines ile yolculuğumuz başlıyor, uçak kalkmadan önce Peygamber’imizin yapmış olduğu duayı anons ettiler, alışageldiğimiz yolculuklardan farklı olacağı daha şimdiden belli oluyor. Saat 19:00 gibi planlanan şekilde uçağımız Cidde havalimanına iniyor. Herşey güzel gidiyor şimdilik. Tur şirketi hac yolcuları için uygulanan prosedürlerin çok ağır olacağını, hazırlıklı olmamız gerektiğini söylemişti. Biraz tedirginim ama her şey yolunda. Uçaktan inerken daha hacı yolcularımız lütfen inmesinler, gideceğiniz terminal farklı anonsunu duyuyoruz. Maraton başlıyor.
Hacı adayları için ayrılan terminalde sağlık formu bilgilerimizi doldurmak üzere bir alana geçiyoruz. Yaklaşık  1,5 saat sonra pasaport kontrol noktasına geliyoruz. Hiç fena değil. O da ne bavullar bizden önce gelmiş. Harika hiç de stres yapmaya gerek yok diyorum içimden, bavullarımızı bizden alıp otobüs peronuna geliyoruz. Bu arada saat yaklaşık 10:30 oldu. Biraz yorulduk ama otobüsler artık göründü ya! Otobüsleri sadece gördüğümüzle kalıyoruz ve tam 3 saat o işlemleri bitirip otobüse bindiremediler bizi. Türsab görevlileri koşturuyor, o pasaportlar elden ele kaç defa geçti kaş görevli gelip parmak hesabıyla bizi saydılar ben bir noktadan sonra sayamadım. Her geçen dakika uzun bir işkenceye dönüştü. Saat 01:30’da otobüse bindik. Otobüse bindikten sonra yaklaşık 30 dakika daha tekrar pasaport işlemi yaptılar. Cinnet had safhada ancak ihramlı olduğumuz için sadece arada gidip, sorun nedir deyip, kibarca bilgi alıyoruz, Normal zamanda olsa artık bağırma noktasını çoktan geçmiştik o kadar yani. Cidde ile Mekke arası yaklaşık 100 km. Otobüs yaklaşık olarak 2 saatte bu yolu alıyor. Mekke girişinde tekrar Hac Rehber Merkezinde duruyoruz. Zemzem ve kekten oluşan ikram var. Burada yine 20 dakika bekledikten sonra yola devam ediyoruz. Bu arada otobüse aralarda görevli biniyor. Hatta bir tanesi araçta yangın tüpü var mı diye sordu. Önlemler o kadar güzel ama bu arada hacı telef olacak. Onu düşünen yok!!! Mekke’ye giriyoruz. Otobüste hocanın biri telbiye ve tekbir getiriyor ama uykusuzluk ve yorgunluk ve bıkkınlık o kadar had safhada ki yarı dinliyorum. Sadece bir ara hoca dediki, siz buraya gelebilen belki binde bir kişisiniz. Kendinizi hafife almayın, haydi bu kez inşallah Allah bu seneki hacıların hacılığını benim hacılığım nedeniyle kabul eder diye niyetlenin dedi!! Değişik bir bakış açısı olması nedeniyle hoşuma gitti, çünkü mevcut durumda, inşallah hayırlısıyla hacı olabilirim diye düşünüyordum ben kim bütün hacıların hacılığına sebep olmak kim ama hocayı dinliyorum ve bir niyetde öyle yapıyorum. Sağolsun hocam adını bilmesemde. Mekke’ye girince gece karanlık ve uykusuzlukta olunca, hiçbir şey tam olarak görünmüyor, bir kez daha duruyoruz bu kez mahalle arası bir mektep’te. Bu arada burada ofisin adı Mektep diye geçiyor. Kaç mektep daha kalmış olabilir diyorum ve nihayet saat 04:30 civarında otele geliyoruz. Havalimanına saat 19:30’da gelip’te 100 km yolu 9 saatte bitirten yetkilelere selam olsun. Hac görevim bitince ben şikayet mektubu yazacağım, şimdi burada olduğum için sesimi çıkaramıyorum. 
Otele yerleşiyoruz. Temettü haccına niyetlenenler için tavaf ve umre görevi var. Ben İfrad haccına niyetlendiğim için otelde kalıyorum. Diğer hacı adayları ve annem sabah 9’da sözleşiyorlar. Ben otelde kalıyorum. Çok kalabalıkmış ancak henüz Kabe’yi görmek nasip olmadı. Kabeyi ilk gördüğümüzde yapılan dualar kabul olurmuş. O nedenle güzel bir dua için hazırlık yapacağım birazdan. Ne istesem, ne istesem…

26 Eylül 2014

Bugün günlerden Cuma ve birazdan Kabe’ye gideceğiz. Dün bütün günü otelde geçirdim, bu sabah erkenden Kabe’ye gitmemiz lazım, çünkü Cuma namazında aşırı kalabalık oluyormuş ve içeride yer bulabilmek imkansız bu nedenle en geç saat 9’da orada olmamız gerekiyor. Sabah serviste kalktığı için Annemle ikimiz yola düşüyoruz. Dışarıda yan otelde Pakistanlılar kalıyor. Onların servisi normalde bizi almıyor ama adama işaret yapıyoruz bize acıyor ve otobüse alıyor sağolsun. Dışarısı sıcak ve güneş insanın gözünü alıyor adeta basıyor. Bizim kaldığımız otel 4 km dışında Kabe’nin. Burada genelde toprak renkleri baskın,kahverengi tonları binalar yollar, yollar geniş ve 15 dakika sonra otobüsten iniyoruz. Büyük bir otobüs alanı var, Zemzem Tower’daki saati takip ederek Kabe’ye doğru ilerliyoruz. İnsanlar akın akın geliyor her milletten insan var. Gözümüz alışmaya çalışarak heyecanla ilerliyoruz. 


Sefa ile Merve arasında say yapılan yerde insanlar oturmaya başlamışlar biz de ufaktan oturuyoruz. Çünkü biraz sonra daha da kalabalık olacak. Say yapan insanları, dua edenleri izlemeye başlıyoruz. Çok değişik milletlerden insanlar var. Hacı profili genelde orta yaşlı ya da ileri. Beni gören çoğu kimse ne kadar güzel genç gelmişsin diyorlar. Burada şimdi bütün herkese söylüyorum. Lütfen Hacı olunca şartları tutması zor diye insanları etkilemeyin, bana kaç kişi söyledi gençken gidiyorsun sonra ne yapacaksın. Ama burada o kadar çok yaşlı insan var ki, kimi yürüyemiyor, kiminin dişleri yok. Kimi hasta. Burası Allah için yapılan ilk ev. Burayı insanların şenlendirmesi gerekir. Çok güzel insanlar tanıdım hayatta onlar da buraya çok yakışır. Ben daha önce yurtdışında bulundum farklı milletten insanlara alışkınım ama burada öyle insanlar var ki, bizlerden o kadar farklı ki, onlar bu yola düştülerse bizim hiç durmamız gerekir. Cuma saatine kadar susuyoruz, yanımızda şişe de yok o nedenle zemzem için göz gezdiriyorum sonra bir boşluk bulup su alıyorum. Herkes oturduğu için kimse yerinden kalkamıyor. Sonra sakiliğe başlıyorum. Bana da Kabe’de Cuma namazında su dağıtmak nasip oluyorJ böyle yazınca çok havalı durdu. Cuma namazına kadar Kabe’yi ilk gördüğümüz zaman yapılan duanın kabul olacağını söylediler ben de henüz duamı hazırlamamıştım. Bu arada onu yazıyorum. Cuma namazında hoca hutbe veriyor. Ancak Arapça olduğu için hutbeyi sadece dinliyoruz ve iki rekat namaz kılıyoruz. Namazdan hemen sonra cenaze namazı kılıyorlar. Namaz bitince cemaat hemen dağılmaya başlıyor annemle birlikte Kabe’ye doğru ilerliyoruz. İnsanlar yerlerinde uzanan var, dua eden, okuyan, ilk gün olduğu için sanıyorum gözüm her şeyi incelemek istiyor. 




Sonra ikinci kattan Kabe’yi görüyorum. Sanki süslü bir gelin gibi uzaktan görünüyor. Öyle bakıyorum ve bakıyorum… Sonra hazırladığım duayı çıkarıp okuyorum. Arkadaşlarımdan da dua ve dilek emanet edenler vardı. Onlarıda okuyorum. Şimdi sıra tavafa geldi. Alt kata iniyoruz yine insan seli içerisinde. Ben gruptan ayrı olduğum için tavafı kendim yapacağım. Elimde tavaf kitapçığı insanların arasında tavafa başlıyorum. Siyah taşın olduğu bölümde kalabalık elini kaldırınca ben de elimi kaldırıp Bismillahu Allahu Ekber diyerek tavafa başladım. İlk başlangıç yeri olduğu için kalabalık orada sıkışıyor. Önce tavaf kitapçığındaki duayı okuyorum. Sonra içimden ne gelirse. Aslında düşündümde daha önce ne dua ediyorsam ancak onlar aklıma geldi. Sanıyorum bugüne kadar ne öğrendiysem o geldi benimle… Tavafı karışık duygular içinde yapıyorum ama çoğunlukla bir şaşkınlık ve merak. Tavafta en disiplinliler Endonezyalılar. Maşallah asker gibi geliyorlar gidiyorlar. Aslında tavafta sıkıntı yok ama grup halinde el ele tavaf yapacağız diye stres yapıyorlar bu seferde öndekini kaybetmemek için birbirini itiyorlar. İhramda olduğum için sinirlenmekte yok. Ya Selam diye diye 7 tavafı bitiyorum. İki rekat namaz kılıyorum. Sonra merdivenlerde beni bekleyen annemin yanına geçiyorum. Sabah kahvaltı bile yapmadan çıktığım için açlıktan ölüyorum ve yemek yemek üzere ve giysi almak için Zemzem Tower’in yanındaki alışveriş merkezine gidiyoruz. Restaurant katı ikinci kat, ancak bütün katı dolaşıyoruz Hint mutfağından başka mutfak yok. Sonra öğreniyoruz ki burada sadece Hint yemekleri var. Bizde ana kız balık pilav yiyoruz. Yemekten sonra otele dönmek istiyorum ama yanlış yoldan yürüyünce otobüslere ulaşamıyoruz Kabe’ye geri dönüyoruz bu arada akşam namazı okunuyor. Bahçede namazı kılıyoruz. Bu sefer kalabalığın açılmasını bekliyoruz.Oteli arıyorum Taksi sormak için bu arada Türkçe konuştuğumu gören Veysel kardeşimiz, bacım ne olursun kardeşime ulaşamıyorum 4 saattir ismini çağırıyorum telefonla da ulaşamıyorum diyor. Kardeşine ulaşıyoruz. O çoktan otele gitmiş ne zor dil bilmemek, derdini anlatamamak, çaresiz kalmak ne dua ediyor. Adana’dan gelmişler daha ilk gün. Abdest almaya girince kardeşini kaybetmiş. Otele dön diyoruz, olmaz diyor kardeşim olmadan dönmem. Daha da 42 yaşında. Bu arada yine vakit kaybediyoruz. Yatsı vakti geliyor. Yatsıyı da kılıp otobüs yoluna düşüyoruz. Burada otobüsler keşmekeş, ya da benim ilk günüm diye. Bilmiyorum. Otobüse binip 9 gibi otele geliyoruz.




Bugün 27 Eylül: Annem erkenden Kabe’ye gitti. Ben de birazdan Kabe’ye gideceğim. Bu arada buraya geldiğim ilk gün İstanbul’daki Arapça hocamı aradım onunla konuşamamıştık. Ne güzel tesadüfki o da Mekke’ye geliyormuş. Bugün akşam onunla buluşacağım.

Saat 4 gibi otelden ayrılıp, annemle buluşmak üzere servise biniyorum. Otelimiz yürüme mesafesinde olmadığı için ulaşım servisle. Serviste zaten iki gün sonra sona eriyor. Burada bayrama 3 gün kala hayat duruyor ve insanların kalabalığından kilit oluyormuş. Kabe’nin bahçesinde annemle buluşuyoruz. 



İnsanlar durmadan sürekli akın akın geliyorlar. Biz de o kalabalığın bir parçası oluyoruz. Bu gece Kabe’de sabahlayacağız. Akşam ve yatsı namazını kabenin bahçesinde kılıp, yemek için Türk lokantasına gitmek için Zemzem tower’a geçiyoruz. Namazdan sonra insanlar dağıldığı ve yenileri geldiği için insan selinden ilerlemek çok kolay olmuyor ancak nihayet Zemzem Tower’da Türk lokantasını buluyoruz. Evrensel Türk lokantası P3 katında. Aşçıları Türk. Kaç gündür ilk defa cacık yediğim için çok mutlu oluyorum. Bu lokantada Kabe bahçe manzaralı açık yer var. 

Biz de annemle oraya kuruluyoruz. Bu arada Mekke’de zaman o kadar hızlı akıyorki sanki saatler dakika gibi. Yemekten sonra dondurma görüyorum ve dayanamayıp alıyorum. İyi ki de almışım. Harikaydı. Saati 11 yapıyoruz oyalanmadık güya. Bu arada hocam da Kabe’de say yapıyor onunla buluşacağız hesapta.
Saat 12 gibi içerdeyiz. Nispeten daha tenha yani içeri rahat girip çıkabiliyoruz. İnsanlar grup grup tavafa gelen de var, gezen de yatan da, panayır yeri gibi. Bugün ikinci defa Kabe’yi göreceğim. Kabe bugün bana bir gelin gibi geliyor. Hani düğün günü hazırlanır ya gelin ortada oturur ve herkes onu görmeye gelir o kimseye bakmaz görmez öyle naz yapar. O kadar asil duruyorki, bugün ona bakmaya doyamadım. O kadar insan tavaf yapıyor sanki Kabe’de insanlara katılacak gibi geliyor. Ama o hiç vakarını bozmuyor. Öyle asil duruyor. Annemle hemen tavaf kenarına kuruluyoruz. Artık buradan kalkmayacağız. Ben bu arada bir kadın gördüm. 
Tavaf yapanlara su veriyordu. Çok beğendim. Hemen ben de su vermeye karar verdim. Zemzemin başına geçip, bardaklara doldurup, oradan tavafa geçip, tavaf yapanlara su uzattım. O kadar memnun olduki insanlar, bardakları dağıtmam 10 saniyeyi geçmedi. Dua eden edene. Bu arada tekrar Zemzemin başına geçtim o arada tavaf alanını yıkamaya başladılar. Annemin uzandığı yerde kimse bırakmadılar o anda annemle irtibatı kaybettim. Biraz dolandım burada herkes birbirine benziyor. Yüzler yüzlere hele bu kalabalıkta. Burada şöyle bir duygu var, normal hayatta bir olay olduğunda biraz panik, biraz şimdi ne olacak nasıl yapacağım duygusu var ben de ama burada Allah’ın misafiri olduğum için her şeyi O’na havale ediyorum, biz onun misafiriyiz ev sahibi en iyi bilen, her şeye gücü yeten elinden her şey gelen olunca stres olmaya gerek kalmıyor. Ne lazımsa ev sahibinden istiyorum. Allahım annem kayıp, bulunuyor. Bu o kadar güzel bir rahatlık ki, inşallah döndüğüm zaman da aynı duygu benimle gelir. 




Daha sonra su dağıtmaya devam ediyorum. Kalabalık gecenin ilerleyen saatlerinde artıyor. Benim de gözüme uyku basıyor. Annem halen yok görünürde, annemle zaten sözleştik artık kaybedersek herkes kendi otele dönecek ama eşyalarım onda. Bilmediğim insanların arasına giriyorum, uyumaya çalışıyorum, teheccüd namazı için uyumak ve uyanmak lazım. Biraz dalıyorum. Gökyüzüne bakıyorum. Beytül Mamur’u görmeye çalışıyorum. Biliyorumki Kabe’nin iz düşümünde Beytül Mamurda Melekler tavaf ediyor. Sonra hoca saat 4’te Allahu Ekber diyor. Öncesinde görevliler gelip, insanları habire arkaya gönderiyorlar. Arsız kediler gibi olduk, görevli geliyor, ayaklanıyoruz o gidiyor hemen geri yerleşiyoruz. En sonuna bir görevliye soruyorum. Neden önde bir sürü insan var sen habire bize geri geri diyorsun bu arada Arapçamın burada çok işe yaradığını söylemem gerekir. Allaha şükür Arapçam çok işe yaradı. Öyle herkes İngilizce bilmiyormuş. Görevli Peygamber Muhammed kadınlar arka tarafta saf tutsun dedi diye açıklama yapıyor. Be adam söylesene güzelcene. Şimdi anladık. Gerçekten içerisi silme insan doluyor. Ve bu arada biri omzuma dokunuyor. Annem mutlu son. Sabah namazını birlikte kılıp, otele dönmek için dışarı çıkıyoruz. Tabiki yine yanlış kapıdan. Bir saat yürüyerek insan kalabalıklarının arasından otobüse ulaşıyoruz. Bu servis işi stres katsayısını artırıyor. Nihayet 8 civarı otelde oluyoruz. Kahvaltımızı yapıp, uyuyoruz. Bugün servislerin son günü. Saat 5 oldu. Şimdi tekrar Kabe’ye gidiyoruz.
Yatsı namazına yakın servise bindim. Ancak namaz vakti çok yaklaştığı için çoktan girişleri kapatmışlar. Ancak bahçenin dışında bir yerde namaza duruyoruz. Namazdan sonra annemle buluştuk. Sonra dün buluşamadığım hocamı tekrar arıyorum. Ve nihayet Ajyad Kapısından en üstte buluşuyoruz. En son 1.5 sene önce görmüştüm. Rabbim tekrar kabede buluşmak nasip ediyoruz. Sarıldık bu ne güzel bir sürpriz. Biraz oturup muhabbet ediyoruz. Sonra annemle buluşup Zemzem Tower’a geçtik.
 Tekrar Türk lokantasının yerine gidiyoruz. Buraya iyi alıştık. Cacık almak üzere ilerliyorum o da ne bu hafta cacık ve salatayı yasaklamışlar! Burası değişik bir ülke diye düşünüyorum. Kabenin bahçesi silme insan dolu. İnsanlar burada yatıp kalkıyorlar. Otel yerine sokaklardalar. Bizim deprem zamanı bahçelerde sokaklarda yaşadığımız gibi. Yeri yatak göğü döşek yapmışlar. Sonra gece 1 gibi otele geri dönüyoruz. Yolda bir ara bir ses duyuyorum. Anne anne diye biri bağırıyor. Dönüp bakıyorum kime sesleniyor diye bir de ne görelim dün tanıştığımız Servet kardeşimiz. Bugün ailesiyle ihrama girmiş. Kabe’ye gidiyor. Bizi tekrar gördüğüne ne kadar sevindi. Bu arada bugün servislerin son günü. Artık ulaşımı kendimiz yapacağız aşırı izdihamdan artık kabeye araç ulaşımı yok.

01 Ekim: Üç gündür oteldeyiz. Servis kalktığı için Kabe’ye ulaşım sadece özel araçlarla biz de sıcaktan etkilenmemek için otelde bekliyoruz. Burada vakit çok hızlı ilerliyor. Yarın Mina’ya çadıra geçeceğiz. Dün akşam bizim grup için seminer verdiler. Mina da bir gece Müzdelifede bir gece tekrar Mina’da iki gece olmak üzere toplam 4 gün dışarıda olacağız. Anlatılanlara göre zorlu bir yolculuk olacak. Otelde klima dışarıda hava sıcak. O kadar çok hasta varki zaten Türk hacı profili yaşlı. Gençler var ama azınlıkta. Geldiğimizden beri bir hafta geçti.
02 Ekim:
Sabah saat 9 gibi otobüse yerleşiyoruz. 3 günlük seferimiz başlıyor. Otobüsle bir gece sünnet olarak konaklayacağımız Mina çadırına doğru ilerliyoruz. Bu seferin dönüşünde artık Hacı olmuş olacağız. Sabah saatlerine rağmen hava sıcak. İnsanın gözlerini yakıyor, gözlüksüz bakmak neredeyse imkansız. Akın akın yolda insanları görüyoruz. Diyanet hacıları Perşembe gününden Arafat’a çıkarıyor izdihamdan kaçınmak için. Ancak bizim geldiğimiz tur şirketi sünnete tam uygun bir program yaptığını söylemişti. Bu gece konaklama Mina’da. Mina İbrahim Peygamberin oğlu İsmaili söz verdiği üzere, kurban olarak kesmeye götürdüğü yer. Hocalardan biri Mina bizim için söz demek diyor. Verdiğimiz sözlerin önemini bilmemiz gerek diyor. İbrahim peygamber söz verdiği için oğlu İsmail büyüdüğü zaman sözünü tutması isteniyor, ve en sevdiğimi kurban edeceğim dediği için önce bir hayvan kesmesi yeterli olmuyor. Sonrası bildik. Bense şöyle düşünüyorum. Hani bazen bir şeyleri çok isteriz ya sonra başlarız ödün vermeye. Allah bile olsa söz verirken tutamayacağımız söz vermemiz lazım demek ki. İbrahim peygamber belki bir çocuk o kadar çok istedi ki, en büyük ödünü verdi. Halbuki Allah bir şey verirken almak zorunda değil diye düşündüm.  
Çadırlar beyaz tek sıra düzende yerleştirilmiş. Sıcak hemen ilerliyor boncuk boncuk ter akmaya başlıyor bile. Başörtüyle çok haşır neşir olmadığım için başörtü ilave sıcak mı yapıyor ne. Yolda sıra sıra ilerlerken market görmüştüm. Market dedim de adı market yol üstü seyyar diyelim. Ona gitmek istiyorum. Bu arada hemen bir teyze görüyorum. Evladım ben kayboldum diyor. Tuvalete çıkmış. Arkadaşını kaybetmiş. Çadır çadır her yer silme çadır. Ayırt edici işaretlere henüz gözümüz alışmamış. Sağ yerine sola dönünce artık geri dönüşü olmayan bir çile başlıyor. Teyzem kartını da almamış. Turun adını da söyleyemiyor. Elini tuttum kaybolma şimdi bulacağız dedim. Kısa bir aramadan çadırını buluyoruz. Kocası kapıda başlıyor söylenmeye. Yaşlılık ne zor. Belki ilk defa yurt dışına çıkmış teyzem, ben o kadar gezme deneyimimle şaşırıyorum. Türk hacı profili genelde orta yaş üzeri ve çok yaşlı olduğu için bakıyorum, bakıyorum. Gördüklerim içimi acıtıyor. Koltuk değneğiyle gelen, kamburu çıkan yüzleri elleri buruş buruş, gözlerinin feri sönmüş ama nasıl azimliler anlatamam. Onlara bakınca kendim söylenmeye utanıyorum. Çadırlar yanmaz kumaştan yapılmış içeride halı var ama klimada var. Erkekler ve kadınlar çadırı ayrı ayrı. Hemen çadıra yerleşiyoruz. Bu arada öğlen namazı okunuyor. Minada tam 5 vakit namaz kılınacak. Sabah namazına kadar buradayız. 

Çadırda saatler uzun, oturmakla da vakit geçmiyor. Sık sık dışarı çıkıyorum. Bizim çadırımız bir mini dağ kenarında. İnsanlar dağa konaklamaya gelmişler, beyaz ihram kıyafetleri ile kelebek misali konmuşlar. Hava o kadar sıcak ve etraf tek renk dağ kahverengi, kum kahverengi, bitki yok, eski zamanları düşünüyorum. O zamanlar klima da yok, şimdi yararlandığımız hiçbir nimet yok, şöyle düşünüyorum cennet tasviri burada yaşayanlar için gerçekten çok önemli. Biz İstanbul’da gerçekten cennet gibi yerde yaşıyoruz. Meyvemiz, ağacımız, yeşilimiz, suyumuz, denizimiz say da say her şeyimiz var. Ara ara çadıra girip uyuklamaya çalışıyoruz ama yer sert alışkın değiliz. Kimi kuran okuyor, kimi tesbihat yapıyor nihayet sabahı yapıyoruz.





03 Ekim Arefe günü:  Sabah namazı okunduktan sonra saat 7.30 gibi Arafat’a doğru yola çıkıyoruz tekrar otobüsle. İnsanlar çoktan Arafat’a ulaşmışlar, çadırlarda yerlerini almışlar. Buradaki çadırlarda klima yok ancak bu sene ilk defa 50 cm x 20 cm minder koymuşlar. Yine çadırda yerimizi alıyoruz yaklaşık olarak 150 kişi büyük bir çadırdayız. Sıcak boncuk boncuk ter yapıyor. Dışarıda güneş insanın gözünü acıtıyor, burada akşama kadar kalacağız gece konaklamayacağız. Arafat’ta bitkilere zarar vermeden sakince bekleşiyoruz. Öğlen vakti gelince öğlen ve ikindiyi cem ediyoruz ve burada Cuma olmasına rağmen biz Cuma namazı kılmıyoruz. Öyleymiş Arafat’ta Cuma namazı 

kılınmazmış çünkü biz bütün Müslümanları temsilen görevdeymişiz.  Arafat’ta Öğlen saatinde namazı kılıp yaklaşık 20 dakika vakfe duruyoruz. Vakfe benim anladığım ayakta yapılan dua. Diyanet tüm çadırlara naklen dua yayını yapıyor eskiden her çadır ayrı dua ediyormuş, ancak o zamanda her çadırdan ayrı ses yükseliyor, kafakoni oluyormuş. Dua bitince selamlaşma başlıyor artık yeni hacılar birbirini kutluyor. Güneş batana kadar buradayız sünnet gereği. Allah’tan biraz sonra rüzgar esmeye başlıyor dışarısı nispeten serinliyor ama çadırlar halen doğal sauna. Bir ara su da gelmez oluyor işte o zaman çaresizliğin ne olduğunu anlıyorum. 



Param var, ama kağıt parçası gibi bir su bile alamıyorum çünkü yok. Birinin elinde su görünce el uzatanlar gözüyle takip edenler, zor bir durum. Ama herkeste bir sabır hele yaşlı teyzeler belki senelerce beklemenin vermiş olduğu azimle öyle sessizler ki, ne zaman söylenecek olsam onlardan utanıyorum, onlar memnunlarsa ben de öyle. Akşam vakti geliyor ve otobüsleri bekliyoruz. Bizim kura en sonlarda bu demek oluyor ki en az 3-4 saat bekleyeceğiz. Bu sefer dışarıya ağaç altına taşınıyoruz ve diğer insanların bıraktığı yatak, minder ne varsa topluyoruz. Açık hava pikniği gibi. Sonra 10 gibi nihayet Müzdelife’ye geliyoruz. Burada da bir gece konaklayacağız ve vakfe yapacağız. İnsanlar çadırları gece yarısından itibaren terk ediyormuş o nedenle nispeten daha sakin. Dün Mina’da yaşadığımız tuvalet karmaşası hepimizi bezdirdi çadır hayatına da alışkın değiliz malum. 



Gece yarısı ile birlikte insanlar akın akın şeytan taşlamaya gitmeye başladılar, bu manzara için fotoğraflar gerçekten yeterli olmuyor bire bir görmek lazım, biz de dışarı çıkıp 49 adet taş topluyoruz. 1. Gün sadece büyük şeytana 7 taş, 2.gün küçük, orta ve büyük şeytana 7’şer ve 3. Gün küçük, orta ve büyük şeytana 7’şer taş atmak suretiyle toplamda 49 taşı atacağız. Üstümüz başımız kum oluyor. Bir müddet sonra taşları sayamıyorum, öylesine topluyorum. Gece kumların üzerinde elimizle deşiyoruz, deşiyoruz kimi taş kırıyor, normali min. nohut kadar en büyüğü fındık kadar olması imiş. Bu ikinci çadır gecemiz. Dünkü yorgunluktan olsa gerek herkes uykuya dalıyor sabah ezanı ile birlikte tekrar uyanıyoruz.


03 Ekim Bayram sabahı:
Sabah namazından sonra vakfe duası yapılıyor yani ayakta dua. Tur işini yapan firma uygun saatin 8’den sonra yola çıkılırsa olabileceğini, şu anda çok kalabalık olacağını bildiriyor. Biz de 8’e kadar şekerlemeye devam ediyoruz. Sekiz gibi tekrar start alarak Lebbeyk eşliğinde ilerliyoruz.
Yol boyunca Hac üzerine düşünüyorum. Anladım ki Hac soyut bir ibadet ve herkes kendi haccını kendi anlamlandırıyor. Şeytan insanlar hakkında Allah'a: 'O hâlde senin izzetine yemîn ederim ki, mutlaka onların hepsini azdıracağım!' diye konuşmuştu. Biz de bir nevi gövde gösterisi yapmak için Arafat'ta toplanarak safımızı Allah'tan yana aldığımızı, bak gör şeytan sen bizde başarılı olamadın deyip nihayet şeytanı taşlayarak aramızdaki mesafeyi iyice açtığımızı düşünüyorum. Bu arada  diğer hacıların ne düşündüğünü merak ediyorum. Yaklaşık 9:30 gibi şeytan taşlama yerine geliyoruz. Çok ama çok büyük devasa bir bina uzaktan katlı otoparkı andırıyor. Daha önceki senelerde izdihamda ölen olduğu için düzenleme getirmişler girişler düzenli, yayalar için tek yön uygulaması var. Merakla kalabalıkla hareket ediyoruz. Bu manzara anlatılacak gibi değil, o kadar çok insan varki sanki insan tarlası. Bina içerisinde yol alırken birden çıtır çıtır yüksek uğultu gibi bir ses işitiyorum, bu ses çok enteresan tarif edemiyorum aşina olduğumuz bir sese benzemiyor. 



İnsanlar şeytanı taşlıyorlarmış o duvara atılan taşların çıkardığı seslermiş. Bizim gruba polis yardım ediyor, hemen ön safa geçiyoruz ve Bismilallahi Allahu Ekber diyerek yedi taşı ayrı ayrı atıyoruz. İlk gün sadece büyük şeytan taşlanıyor. Şeytan taşlama yaklaşık 20 saniye sürüyor ve hemen oradan ilerliyoruz. Kısa bir şaşkınlık yaşıyorum o kadar kısa sürede oldu bitti ki! Sonra hemen otelimize doğru ilerledik. Annem artık iyice yoruldu ve 50 Riyale bir tekerlekli sandalye kiraladık. Burada ulaşım işi çok pahalı servisler bittiği anda şöförlerin insafına kalıyorsunuz. 5 km civarı yol için otobüsler 2000 riyal ( yaklaşık 1500 tl alıyorlar) taksiler normal zamanda 15 riyal aldığı Gassale bölgesine şimdi 100 riyal istiyor, ve daha da önemlisi araçlara binmek hep izdiham ve pazarlık yapmak  gerekiyor. İnşallah bir daha gelene kadar ücret tarifesi uygulaması başlar. Gördüğüm eksikleri ilgililere iletmek üzere not alıyorum. Buranın durumu eski filmlerde görünen orta doğu Pazar yeri sahneleri gibi. Her yerden insan fışkırıyor trafik bir yerden, yerlerde yatan insanlar ama nasıl onlara bakmak istemiyoruz ama gözümüz hep kayıyor. Nasıl desem çoluk çocuk aile hepsi yerlerde yatıyorlar çöpler yanlarında birikiyor, koku bir yandan. Çöp hizmetleri var ama 3-4 milyon insana bir anda nasıl yetişsin bu durumda hava zaten çok sıcak, bir de çöp yığınları, inanılmaz bir görüntü. Otelede yaklaşık 40 dakika yürüyerek varıyoruz. İlk geldiğimiz gün otel odasını pek beğenmemiştim ama iki gün uzakta çadırda kalınca minimum hayat şartlarında yaşayınca odam birden bire çok lüks geliyor. Oda arkadaşımız burası diyor nefis terbiye yeri. İki gün önce burayı beğenmiyorduk şimdi bir den çok güzel geldi. Hele ki İstanbul. Ne kadar güzel bir yerde yaşıyoruz. Hemen uyku gözlerimize akıyor. Akşama kadar dinleniyoruz. Hac tavafı ve Hac sayı yapmamız lazım 3 gün içinde. Yorgun olmamıza rağmen Kabe’ye gidiyoruz ama tabiî ki yine araba yok. Bir iki araba ile pazarlık yapıyoruz ama nafile. Yarım saat yürüyoruz sonra arabaya biniyoruz. Kabeye 11 gibi varıyoruz. Annem için tekerlekli sandalye sırasına giriyorum. 12 gibi tavaf sırasına giriyoruz. 45 dakka sonra içeri giriyoruz nihayet. Tavaf ve sayı bitiriyoruz gece saat 3:30 gibi farzlar bitiyor Allaha şükür. Sabah namazı girmeden Kabeden çıkmak istiyoruz çünkü sabah namazı sonrası insanlar dağılıyor ve çok kalabalık oluyor. Otele nasıl varacağız bilmiyorum taksi seçeneğimiz de yok. Bir grup Türk’e rastlıyoruz. Onlardan bizi otobüse almalarını rica ediyoruz. Fransa Türk kafilesiymiş. Tamam diyorlar ancak otobüse bir türlü ulaşamıyoruz onlarla kopuyoruz başka Türk kafilesi görüyorum. Rica ediyoruz. Onlar bizi alıyorlar arabalarına kişi başı 50 Riyal ödemişler otobüste var 50 koltuk. 5 km yer için. Düşünün artık nasıl fahiş fiyat. İnşallah bu da bir düzene girer yakında. Saat 5 gibi otele varıyoruz. Allaha şükür bugün de otele gelmeyi başardık.
05 Ekim: Bayramın ikinci günü, bugün akşama dek oteldeyiz, şeytan yatsı namazından sonra taşlanacak odamızda iyice dinleniyoruz. Gece ise Mina’da çadırda kalınacak. Sünnet öyle. Biz de tamam diyoruz, zaten kaç gündür karmaşadan bir şeye konstantre olamıyoru, hiç değilse çadır sakin olur sabah yaparız. Geri geliriz. Tamam mı tamam. 45 dakika içinde şeytan taşlama yerine geliyoruz. Rahatça şeytan taşlama işi bitiyor. Mina’ya çadırımıza doğru ilerliyoruz, yaklaşık 2.6 km yolumuz var. Yollar insan seli, yürüyenler, şeytan taşlamaya gelenler, yatanlar, yemek yiyenler, çöpler acayip ötesi. Hastane önü gibi bir yerde araçlar trafiği kilitliyor dolayısı ile insanlar da birbirini sıkıştırıyor. İlk defa korkuyorum. Çünkü insan izdihamda kalınca kaçacak hiçbir yer olmuyor. Bir aracın arkasına saklanıyorum. Kalabalık açılıyor. Biz de yanlış hastaneye gelmişiz. Burada mutlaka yönlendirme vardır ama yeterli değil, çadırımızın yerini bulana kadar saat gece 1:00 oluyor. Bu seferde bizi Çadıra almıyorlar. Çadırlar kilitlenmiş, halılar toplanmış, içeri giren girmiş, yeni insan almıyorlar. Bizim stres seviyesi iyive yükseliyor. Kalacak yer yok, duracak yer yok, binecek araç yok geri yürüyecek ayak kimsede kalmadı. Biraz istişareden sonra yürüyoruz otobana kadar. Burada metro var ancak bizi almıyorlarmış sadece Suud biniyormuş yaklaşık 400 riyalmiş. Bir acayip memleket ben anlamadım. Suud’ların çadırları lüks bizimkiler, yer yatak, seccade sergi o kadar işte. Otobandan gideceğimiz yere araç bulamıyoruz araçlar bizi almıyor. Sonra Kabe’ye gidelim bari diyoruz. Burada sokaklarda yatanların yanında yatacağız ya da Kabe’nin bahçesinde yatacağız. Minada gecelemek sünnet olduğu için çadırlar da önceden tutulduğu için ben diyeyim 100.000 kişi sokaklarda geceliyor, Bu arada grup ikiye bölünüyor sağlam olanlar yürüyor, biz biraz sonra otobüse kişi başı 30 Riyal’den Kabe’ye otobüs buluyoruz. Saat 4 gibi Harem’deyiz. Oradan Kabe’ye gitmekten vazgeçip tekrar otel için taksi tutuyoruz kişi başı 20 Riyal ödüyoruz.  Bir önceki araç bizden tam 700 Riyal istiyor. Kişi başı 100 Riyal anlayacağınız 4 km için. Saat 4:30 gibi nihayet otelin önündeyiz bugün de otelin yolunu bulduk Evelallah mutlu son.
06 Ekim: Dünkü yaşanan kaostan sonra bugün herkes otelde deli gibi uyuyor. Son şeytan taşlama günü. Sadece şeytanı taşlayıp geleceğiz, Kabe’ye servis Çarşamba günü başlıyor o vakte kadar bir daha Kabe’ye gitmemeye karar verdik. İkindi namazından sonra tekrar küçük, orta ve büyük şeytana taş atıyoruz ve hemen otele geri geliyoruz.  Oteldeki kafileler yavaş yavaş dönüş listeleri asmaya başlamış bile.






























































  


1 yorum:

  1. Sen ne planlarsan planla akla ilk gelen dua af dilemek oluyor :) Sonra arsızca insan dilyor.. diliyor.. diliyor. Allah şimdiden kabul etsin.. İlk duanda yer alabilmiş olmayı diliyorum ben de.. Sevgiler

    YanıtlaSil